Önalım (Şuf’a) Hakkının Hukuki Niteliği ve Önalım Davaları
4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 731 vd. maddelerinde düzenlenmiş olan önalım hakkına (şuf’a
hakkına), ilişkin açık bir tanımlama yapılmamıştır. Hak sahibine, öncelikle
satın alma hakkı tanıyan ön alım hakkı, kanundan veya sözleşmeden doğabilir.
Mülkiyet hakkına kısıtlama getirir nitelikte olan önalım hakkı ile uygulamada
daha çok paylı mülkiyet hükümlerine tabi gayrimenkullerdeki paylarının satışı
hususunda karşılaşmaktayız. Önalım
hakkını, sözleşmeden doğan ön alım hakkı ve kanundan doğan ön alım hakkı olmak
üzere ayrı ayrı incelemekte fayda görmekteyiz.
Sözleşmeden doğan önalım hakkına
ilişkin, Türk Medeni Kanunu’nun 735. maddesinde “tapu kütüğüne şerh verilen sözleşmeden doğan
önalım hakkı, şerhte belirtilen sürede ve belirtilen koşullara göre her malike
karşı kullanılabilir. Kütükte koşullar belirtilmemişse taşınmazın üçüncü kişiye
satışındaki koşullar esas alınır. Şerhin etkisi her durumda, şerhin verildiği
tarihin üzerinden on yıl geçmekle sona erer.” denilmek suretiyle söz konusu hakkın, tapuya şerh verilebileceği ve
süresinin en fazla on yıl olabileceği vurgulanmıştır.
Sözleşmeden
doğan önalım hakkının varlığı için öncelikle taraflar arasında düzenlenmiş bir
ön alım sözleşmesi bulunmalıdır. Söz konusu sözleşme 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu’nun 237. maddesi uyarınca yazılı şekilde yapılmak zorundadır. Önalım
sözleşmesinin kurulması ile, önalım hakkı tanıyan kişi ileri bir tarihte
mülkiyeti devir borcu altına girerken, önalım hakkı tanınan kişi ise, sözleşme
konusu malın ileri bir tarihte mülkiyetini isteme hakkı elde eder.
Sözleşmeden
doğan önalım hakkı, şahsi bir hak olup yalnızca taraflar arasında hüküm ifade
etmekle birlikte, tapuya şerh verilmesi durumunda ayni bir nitelik kazanır ve
3. kişilere karşı da ileri sürülebilir. Söz konusu hakkın tapuya şerh
verilmesi, ön alım hakkı tanıyan kişinin malını satmasına engel değildir.
Taraflar
isterlerse, önalım hakkı sözleşmesini noterde de yapabilirler. Ancak bu bir
zorunluluk değildir. Eğer tapu siciline şerh edilmesi isteniyorsa sözleşmenin
yazılı olarak düzenlenmesi yeterlidir. Önalım hakkına ilişkin sözleşmeyi tapu
müdürlüğünün düzenleme yetkisi bulunmamaktadır.
Mal
sahibi veya ön alım hakkı sahibinin ölmesi durumunda, mirasçıları da şerh
talebinde bulunabilirler. Tapu siciline şerh verilen önalım hakkı, şerhte
belirtilen sürede ve belirtilen koşullara göre her malike karşı kullanılabilir.
Yukarıda
da belirtildiği üzere, her halükarda azami on yıl sonunda önalım hakkına
ilişkin olarak tapuya verilen şerh hükümsüz hale gelecek gelecektir. Bunun
dışında, önalım sözleşmesine konu olan malın, önalım hakkı sahibince satın
alınması, hakkın kullanılması suretiyle malın önalım hakkı sahibi adına tescili
veya sözleşmede belirtilen sürenin sona ermesi durumlarında da önalım hakkı
sona erecektir.
Daha
önce arz ettiğimiz üzere, önalım hakkı sözleşmeden doğabileceği gibi kanundan
da doğmaktadır. Paylı mülkiyet ilişkisinin kurulduğu sırada doğan önalım hakkının
kullanılabilmesi için ortak mülkiyetteki bir payın 3. bir şahsa satılması
gerekmektedir. Yasal önalım hakkı, kanundan doğduğu için tapu siciline şerh
edilmez.
Türk
Medeni Kanunu’nun 734. maddesinin açık hükmü gereği, yasal önalım hakkı,
alıcıya karşı ancak dava yoluyla kullanılabilir. Diğer bir ifadeyle, paylı
mülkiyetteki bir payın 3. bir şahsa satılması durumunda, o taşınmazın
paydaşlarının dava açma hakkı doğar. Paylı mülkiyet ilişkisinin kurulduğu anda
vücut bulan yasal önalım hakkı, payın satışı ile kullanılabilir hale gelir.
Önalım davasını paydaşların hepsi birlikte açmak zorunda değildirler, yalnızca
biri, birkaçı veyahut tümü beraber açabilirler.
Bütün
paydaşların birlikte açmış olduğu davanın yargılaması sonunda, eğer dava kabul
edilirse pay iptal edilerek pay oranları ne olursa olsun eşit olarak davacılar
adına tescile karar verilir. Eşit oranda tescil ilkesi, 11.06.1946 tarihli
İçtihadı Birleştirme Kararı gereğidir. Paydaşlardan birisinin davasından
vazgeçmesi durumunda dahi, ona denk gelen miktar, davalı üzerinde bırakılmaz ve
davayı takip eden paydaşlar adına eşit oranda tescile karar verilir.
Eğer
tek paydaş tarafından önalım davası açılır ise, önalım bedelinin de bu paydaş
tarafından depo edilmesi gerekir. Davanın kabul edilmesi durumunda, davaya konu
edilen payın tümünün, davayı açan paydaş adına tesciline karar verilir.
Önalım
hakkının Türk Medeni Kanunu’nun 734. maddesi gereği mutlaka dava açılarak
kullanılması gerektiğini belirtmiştik. Bu noktada uygulamada sıklıkla yapılan
bir hatadan bahsetmek yerinde olacaktır. Zira önalım davalarında, önalım
hakkının alıcıya diğer bir ifadeyle yeni malike karşı kullanılması
gerekmektedir. Birçok davada, alıcının yanı sıra satıcının da davalı olarak
gösterildiğini ve bu sebeple satıcı hakkında açılan davanın sıfat yokluğu
sebebiyle reddedildiğini görmekteyiz.
Paylı
mülkiyete konu taşınmazdaki her payın satışında, diğer pay sahipleri açısından
önalım hakkı yeniden doğar. Diğer bir deyişle, her yeni satış yeni bir önalım
hakkı kullanılması yetkisi verir.
Türk
Medeni Kanunu’nun 733. maddesi gereğince, önalım hakkı, satışın hak sahibine
bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl
geçmekle düşer. Önalım hakkı ile ilgili süreler, zaman aşımı değil, hak
düşürücü süre niteliğindedir. Dolayısıyla, belirtilen süre zarfında
kullanılmayan hak ortadan kalkacaktır. Söz konusu süre, niteliği itibariyle yargılamanın
her aşamasında nazara alınmakla birlikte mahkemece de resen dikkate alınmalıdır.
Paylı
mülkiyete tabi bir taşınmazdaki pay sahibi, paya ilişkin bir satışı öğrendiği
tarihten itibaren üç ay içerisinde önalım hakkını kullanmak durumundadır. Söz
konusu üç aylık sürenin başlangıcı, satışın satıcı ya da alıcı tarafından noter
aracılığı ile davacıya bildirildiği gündür. Kanunda yer alan madde metninde de
belirtildiği üzere, her halükarda bildirim yapıldığı günden itibaren en geç iki
yıl içerisinde önalım hakkı kullanılmalıdır, aksi takdirde açılan bir davanın
red ile sonuçlanacağı aşikardır. Önalım hakkının kullanılmasına ilişkin süre
konusunda, vurgulamakta yarar gördüğümüz bir husus daha mevcuttur. Hem Kanun
hem de Yargıtay kararları gereğince, önalım hakkına ilişkin sürelerin başlayacağı
tarih, satışın noter kanalıyla alıcı veya satıcı tarafından paydaşlara
bildirildiği tarihtir. Paydaşlar açısından, dava konusu satışın haricen
öğrenilmesi durumunda hak düşürücü sürelerin işlemiş olduğundan bahsedilemez.
Ayrıca altını çizmekte fayda gördüğümüz bir diğer husus, ilgili tapu
müdürlüğünün diğer paydaşlara satışı bildirim yükümlülüğünün bulunmadığıdır.
Söz konusu bildirimin, yalnızca alıcı veya satıcı tarafından yapılabileceği
düzenlenmiştir.
Önalım
(şuf’a) davalarında, görevli mahkemeler Asliye Hukuk Mahkemeleri olup, yetki
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca taşınmazın
bulunduğu yerdeki mahkemededir. Karışıklığa ve mağduriyetlere mahal bırakmamak
adına önemle belirtmek isteriz ki, yetki taşınmazın tapuda kayıtlı olduğu yer
değil, fiilen bulunduğu yer mahkemesidir. Söz konusu yetki, taşınmazın aynına
ilişkin olması sebebiyle kesindir. Bu sebeple kamu düzeni ile ilgili olan bu
yetki, yargılamanın her aşamasında mahkemece re'sen dikkate alınır.
Son
olarak, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu gereğince kullanılabilecek
önalım hakkından da kısaca bahsetmekte fayda görmekteyiz. Söz konusu kanun
uyarınca, tarımsal arazilerin satılması halinde sınırdaş tarımsal arazi
malikleri de önalım hakkı sahibidirler. Önemle belirtmek isteriz ki, bu hakkın
kullanılabilmesi için bahse konu taşınmazın niteliğinin mutlaka tarım arazisi
olması gerekmektedir. Mevzuat gereği önalım hakkının kullanılamayacağı durum
ise, tarımsal arazi satışının sınırdaş maliklerden birine yapıldığı durumdur.
Bu takdirde, diğer sınırdaş malikler önalım hakkını kullanamayacaklarıdır.