İmar Barışı Kapsamında Ödenen Bedellerin İlgililerden Tazmini
“İMAR BARIŞINDA ÖDENEN TÜM BEDELLER, İLGİLİLERDEN TALEP EDİLEBİLİR”
İmar barışı düzenlemesi kapsamında ödenen tüm bedeller, söz
konusu hukuka aykırılıkları meydana getiren kişilerden tazmin edilebilir. Bu
durumun tespiti için, her somut olayın ve sözleşmenin kendi özelinde detaylı
bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.
“Yapı kayıt belgesi
bedeli ve 2. aşama olan kat mülkiyetine geçiş için ödenen bedel, tazminat
olarak ilgililerden talep edilebilir”
Bilindiği üzere yapı
kayıt belgesi, yıkım kararlarını ve imar para cezalarını iptal eden ve
yapıların yasal hale gelmesine olanak sağlayan bir belgedir. Yapılarını yasal
hale getirmek için zorunlu olarak imar barışına başvuran kişilerin, şartları
varsa, yapı kayıt belgesi almak ve kat mülkiyetine geçmek için ödedikleri tüm
bedelleri, ilgili kişilerden tazmin etmeleri hukuken mümkündür. Yargıtay uygulamasına
göre; ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak inşa edilen ve bu sebeple
imar mevzuatına aykırı durumda (iskansız) olan yapılar “hukuki ayıplı” sayılmaktadır.
Hukuki ayıp, arsa payı kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde (yani eser
sözleşmelerinde) söz konusu olabildiği gibi konut alım-satımına ilişkin
sözleşmelerde (tüketici sözleşmelerinde) de söz konusu olabilmektedir.
“Arsa payı kat
karşılığı inşaat sözleşmelerindeki ayıplar sebebiyle yapılan imar barışı
ödemelerinin tümünün tazmini mümkündür”
Yapı kullanma izni yani iskan ruhsatı alınmış olması,
yapının tamamlanmış olduğunun yasal kanıtıdır. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 31.
maddesinde de belirtildiği üzere, iskanı alınmamış bir yapı tamamlanmış
sayılmaz ve belediye hizmetlerinden faydalanamaz. Öte yandan, yüklenicinin imar
mevzuatına aykırı ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı inşaatlar yapması,
diğer bir ifadeyle iskansız yapılar meydana getirmesi uygulamada en çok
karşılaşılan hukuki ayıplardandır. Böyle durumlarda arsa sahibi, 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu’nun 475. maddesinde belirtilen bir takım haklara ek olarak, sözleşmesel
sorumluluklarını yerine getirmeyen kusurlu yükleniciden, sebep olduğu zararın
tazminini talep etme hakkına da sahiptir. İmar barışı kapsamında yapılan
ödemelerin (hem yapı kayıt belgesi bedelinin hem de kat mülkiyetine geçilirken
ödenen bedelin) tazminat olarak yüklenicilerden talep edilebilmesi için şu 3
husus birlikte mevcut olmalıdır:
1- Sözleşmede
iskan alma ve kat mülkiyetine geçiş yükleniciye bırakılmış olmalıdır
2- Sözleşme
zamanaşımına uğramamış olmalıdır
3- Yükleniciye
öncesinde ayıp ihbarında bulunulmuş olmalıdır
“Sözleşmede iskan
alınması ve kat mülkiyetine geçiş sorumluluğu yüklenici firmaya bırakılmış
olmalıdır”
İskan ruhsatı alınması normal koşullarda, 3194 sayılı İmar
Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca arsa sahiplerinin sorumluluğunda olmasına
rağmen uygulamada bu yükümlülüğünün genellikle yüklenici firmalara bırakıldığını
görmekteyiz. Yargıtay birçok kararında, sözleşmeyle yükleniciye tevdi edilen
iskan ruhsatı alma yükümlülüğünün yüklenici firma tarafından yerine
getirilmemiş olması durumunda arsa sahibinin, iskanı alabilmek için yapacağı
giderleri yükleniciden talep edebileceğine hükmetmektedir. Bu doğrultuda, arsa
payı kat karşılığı inşaat sözleşmesinde iskan ruhsatının alınması ve kat
mülkiyetine geçilmesi yükleniciye bırakılmış olmasına rağmen yüklenici
tarafından sözleşmeye aykırı hareket edilmiş ve arsa sahibi de bu hukuka
aykırılığı gidermek için zorunlu olarak imar barışına başvurmuş ise bu durumda
yüklenici, arsa sahibinin bu hususta yapmış olduğu ödemeleri tazmin etmek
zorundadır.
“Sözleşme zamanaşımına
uğramamış olmalıdır”
Arsa payı kat karşılığı inşaat sözleşmeleri, 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu’nun 470 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmelerinin bir
türüdür. Bu sözleşmelerden doğan ayıplardan kaynaklanan talepler için iki tür
zamanaşımı söz konusudur. Normal koşullarda yapının teslim tarihinden itibaren
5 yıllık zamanaşımı söz konusu iken, yüklenicinin ağır kusurunun bulunduğu
durumlarda 20 yıllık zamanaşımı söz konusudur. Somut olayda, hangi sürenin
uygulanacağına, yüklenicinin iskansız yapıyı meydana getirmesinde ağır kusuru
olup olmadığı incelenerek karar verilmektedir. Dolayısıyla, sözleşmeden doğan
tazminat talepleri zamanaşımına uğramamış ise, imar barışı sürecinde yapılan
tüm ödemeler, yüklenici firmalardan tazmin edilebilir.
“Yükleniciye ayıp
ihbarında bulunulmuş olmalıdır”
İskansız yapı kendisine teslim edilen arsa sahibi, bu
durumun sözleşmeye ve hukuka aykırı olduğunu yükleniciye bildirmiş olmalıdır.
Yargıtay kararları uyarınca, ayıp ihbarı herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır.
Diğer bir ifadeyle ihbar herhangi bir şekilde, sözlü dahi yapılmış olabilir. Ayıptan
doğan hakların talep edilebilmesi için, arsa sahipleri tarafından yükleniciye
bildirimde bulunulmuş olması gerekmektedir.
“Sözleşmede iskan
alma, teslim koşulu olarak özellikle belirtilmişse zamanaşımı henüz işlemez”
Arsa payı kat karşılığı inşaat sözleşmesinde, eğer yüklenici
iskan ruhsatını alarak inşaatı teslim etmeyi yüklenmişse, diğer bir ifadeyle
iskan alınması, teslim şartı olarak sözleşmede yer aldıysa, iskan alınmadığı
sürece hukuken bir teslim gerçekleşmediğinden zamanaşımı süresi de işlemeye başlamaz. Dolayısıyla bu
durumda, iskansız yapılar için imar barışı sürecinde ödenen tüm bedeller,
zamanaşımı süresi henüz işlemeye başlamadığı için yükleniciden (iskan alınmamış
olduğu için) her zaman talep edilebilir. Sözleşmedeki bu koşul, 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 193. maddesi uyarınca bir tür delil sözleşmesi
niteliğinde olduğu için, bu hususta başkaca bir kanıt gösterilmesine de gerek
yoktur.
“Sözleşme
zamanaşımına dahi uğramış olsa, haksız fiil hükümlerine dayanılarak yalnızca
yapı kayıt belgesi bedelinin tazmini mümkündür”
Bilindiği
üzere, borcun kaynağı sözleşme olabildiği gibi haksız fiil de olabilmektedir.
Haksız fiil hükümlerine göre tazminat istenebilmesi için, öncelikle hukuka
aykırı bir eylemin bulunması, bir zararın meydana gelmesi, zararın meydana
gelmesinde kusurun bulunması ve haksız eylemle zarar arasında da uygun illiyet
(nedensellik) bağının bulunması gerekir. Yapı kayıt belgesi bedeli, yüklenicilerin
yapıları imar mevzuatına aykırı olarak inşa etmiş olması sonucunda, kişilerin
bu durumdan kurtulmak ve yapılarını yasal statüye geçirmek için ödedikleri bir
bedeldir. Kişiler açısından zararın, yapı kayıt belgesi bedelinin ödenmesi
sonucunda malvarlıklarında azalma olmasıyla gerçekleşmiş olduğu söylenebilir. Diğer
bir deyişle zarar, yüklenicilerin imar mevzuatına aykırı davranması sonucunda yapı
kayıt belgesi almak için ödeme yapmak zorunda kalınmasıyla meydana gelmiştir.
İmar barışı düzenlemesi getirilmemiş olsaydı, kusurlu yüklenicilerin yıllar
önce işledikleri hukuka aykırı eylemlerden dolayı bu şekilde bir zarar doğmamış
olacağı için doğal olarak yapı kayıt belgesi gibi bir ödemenin de tazmini söz
konusu olmayacaktı. Bu noktada en önemli sorun, uzun yıllar önce yapılmış inşaatlardan
ötürü talep edilecek zararların, zamanaşımına uğrayıp uğramadığıdır. Kanaatimizce
bu konuda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (ve ilgili Yargıtay dairelerinin) 17
Ağustos 1999 depremi ile ilgili verdiği kararlar doğrultusunda, onlara paralel
şekilde hukuki yorum yapılmalıdır. Buna binaen, imar barışı kapsamında
binaların yasal statüye kavuşması için ödenmek zorunda kalınan yapı kayıt
belgesi bedellerinin tazmini için zamanaşımı başlangıcının, inşaatların teslim
edildiği tarih değil, yapı kayıt belgesi bedelinin ödendiği tarih olduğu kabul
edilmelidir. Zira söz konusu Yargıtay kararlarında, hukuka aykırı eylemin
varlığına karşın, zarar gerçekleşmemişse, zamanaşımı süresinin başlamasının söz
konusu
olmayacağı açıkça vurgulanmıştır. Zararın
varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir. Henüz
gerçekleşmemiş bir zararın, o zararın tazminini isteyebilecek olan kişi
tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı
fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış ve zararın
ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi
veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin
işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla eğer hukuka aykırı fiil
önce ve buna ilişkin zarar çok sonralarında ortaya çıkmışsa, ayrıca kusur ve
nedensellik bağı da varsa bu durumda tazminat için zamanaşımı, zararın ortaya
çıktığı tarihten sonra başlayacaktır. Özetle, taraflar arasında sözleşme
zamanaşımına uğramış dahi olsa, bu durumda haksız fiilden doğan sorumluluk
kapsamında, ödenen yapı kayıt belgesi bedellerinin, kusuru bulunan
yüklenicilerden talep edilmesi gerekmektedir. Mağdur kişiler için elzem olan,
binalarının yıkılmaması ve yasal statüye geçmesidir. Bu sebepten ötürü,
yalnızca yapı kayıt belgesi için ödenen bedelin bu kapsamda yüklenicilerden
talep edilebileceğini, öte yandan ikinci aşamaya (kat mülkiyetine) geçiş için
ödenen bedelin talep edilmesinin ise hukuki olmayacağını düşünmekteyiz. Zira
kat mülkiyetine geçmek her ne kadar faydalı olsa da kanunen zorunlu tutulmamıştır.
“Konut alım-satımına
ilişkin tüketici sözleşmelerindeki ayıplar sebebiyle yapılan imar barışı
ödemelerinin de tazmini mümkündür”
Birçok kötü niyetli firma, tüketicilere hukuki ayıplı konutlar
satmaktadır. Söz konusu aykırılıkları gidermek için zorunlu olarak imar barışı
sürecine dahil olan tüketiciler de, bu kapsamda yapmış oldukları tüm ödemeleri,
ayıplı konutları kendilerine satan firmalardan talep edebilirler. Bu noktada
tüketiciler lehine olan bir hususun altını çizmekte fayda vardır. Şöyle ki; alıcının
tüketici olması halinde 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, konut
ve tatil amaçlı taşınmaz satışları için de geçerli olmak üzere tüm tüketici
işlemi niteliğindeki satış işlemlerinde alıcının ihbar (bildirim) külfetini
ortadan kaldırmıştır. Bu çerçevede, ayıplı konutu satın alan tüketici, 5 yıl
içerisinde doğrudan dava açarak, imar barışı sürecinde ödediği tüm paraları
talep edebilir. Öte yandan, eğer satılan konuttaki ayıp, satıcı tarafından ağır
kusur veya hile ile gizlenmişse bu durumda zamanaşımının işlemeyeceğini de
ayrıca belirtmekte fayda görmekteyiz.
“Konut alım-satımına
ilişkin sözleşmelerden doğan davalarda, harçtan muafiyet söz konusudur”
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
kapsamındaki konut alım-satım sözleşmeleri, tüketici mahkemelerinde görülen
tüketici işlemlerinden olmaları sebebiyle dava harcından muaftırlar. Öte yandan
Yargıtay uygulamasına göre, bir tür eser sözleşmesi niteliğinde olan arsa payı
kat karşılığı inşaat sözleşmeleri ise tüketici işlemi değildir. Zira Yargıtay’a
göre; kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde arsa sahibi açısından güdülen amaç,
kullanmak için konut edinmek değil arsasını değerlendirmektir ve bu nedenle
arsa sahibinin arsa payı kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalarken güttüğü
saik, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da tanımlanan
tüketicinin saikinden farklıdır. Bu sebeple Yargıtay yerleşik içtihatları
uyarınca, arsa payı kat karşılığı inşaat sözleşmeleri, bir tür eser sözleşmesi
niteliğinde olmalarına rağmen asliye hukuk mahkemelerinde görülmektedir. Dolayısıyla
imar barışı kapsamında yapılan ödemelerin, konut veya tatil amaçlı taşınmaz
satın alan tüketici sözleşmelerinden kaynaklanması durumunda harçtan muafiyet söz
konusu olacakken, arsa payı kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanması
durumunda ise, harçtan muafiyet söz konusu olmayacaktır. Kuşkusuz, hak arama
mücadelesi verirken bu yolda açılacak davalarda harç ödenip ödenmeyeceğinin
önceden bilinmesi kişiler için son derece önemlidir.
“Hukuki ayıp genelde kişilerin gayrimenkul
hukukundaki bilgisizliğinden yararlanılarak yapılıyor”
Hukuki ayıplar, genellikle kişilerin gayrimenkul ve imar hukuku
konularındaki tecrübesizliğinden veya bilgisizliğinden faydalanılarak
yapılıyor. Kötü niyetli firmalar, çeşitli hukuki ayıpları olan yapıları kişilere
devretmektedirler. Söz konusu hukuki ayıpların en başında, yapı kullanma izin
belgesi (iskan ruhsatı) olmayan yapılar
gelmekle birlikte, bunun haricinde örneğin inşaat projesinde kat maliklerinin
mülkiyetinde olacağı taahhüt edilen yeşil alanın kamuya ait parseller üzerinde
bulunması gibi bir çok farklı durum söz konusu olabilmektedir. Maalesef günlük
hayatta insanların, satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren bu
tarz durumları satın almadan önce yeterince araştırmadıkları aşikardır. Öte
yandan, bu tarz hukuki ayıpların genelde, kurumsal çalışmaktan uzak olan firmalar
tarafından yapıldığını da vurgulamakta fayda görmekteyiz.
“Kişi, mevcut yapıya
kendisinin ilaveler yapmış olması nedeniyle imar barışına başvurmuşsa, bu
bedelleri kimseden talep edemez”
İmar mevzuatına aykırı inşai faaliyetleri bizzat kendisi
yapan ve sonrasında kaçak yapısını kayıt altına aldırmak için imar barışı
sürecine dahil olarak yapı kayıt belgesi bedelini ödeyen kişilerin, bu
bedelleri hiç kimseden tazmin edemeyeceğinin de ayrıca altını çizmekte yarar
vardır. Burada kastedilen, iyi niyetle kurulan sözleşmelere aykırı davranılması
sonucunda mağdur olan ve son çare olarak imar barışına başvurarak mevcut
olumsuz durumu hukuk nezdinde iyileştirmek isteyen kişilerin, kusuru bulunan
kişilere karşı bu süreci başlatabilecekleridir.
“Her sözleşme
barındırdığı özel hükümler sebebiyle kendi özelinde detaylı bir şekilde
incelenmelidir”
Hukuki süreç başlatılmadan evvel, her sözleşme (konut
alım-satım sözleşmesi veya arsa payı kat karşılığı inşaat sözleşmesi) kendi
özelinde mutlaka detaylı bir şekilde incelenmelidir. Aksi takdirde yersiz ve
yanlış davalar açılarak, hem zaman hem de para (yargılama ücretleri, avukatlık
masrafları, karşı vekalet ücretleri vs) kaybı yaşanılabilir. Ayrıca her konunun
(veya taraflar arasındaki sözleşmenin) özelinde zamanaşımının, tüketici işlemi
olup olmadığının, sözleşmenin
yapıldığı tarihte uygulanan kanunun hangisi olduğunun belirlenmesinin
önemi büyüktür.
“İmar barışına başvurmadan önce, kaçak yapıdan
ötürü imar para cezası ödediyseniz, bu ödemeyi de ilgilisine rücu
edebilirsiniz”
Eğer imar mevzuatına aykırı, ruhsatsız veya ruhsat ve
eklerine aykırı inşa edilmiş bir yapıyı sonradan satın almış iseniz bu durumda,
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca kesilmiş olan imar para
cezasının muhatabı değilsiniz. Diğer bir ifadeyle, imar barışına başvurmadan
(yani yapı kayıt belgesi almadan) önce, yeni malik olmanıza rağmen ödemiş olduğunuz
imar para cezaları mevcut ise, bu tutarlara ilişkin olarak ilgililere karşı
hukuki süreç başlatılabilirsiniz. Danıştay’ın istikrar kazanan içtihatlarında,
imar para cezaları hususunda “cezaların şahsiliği ilkesi” gereği, “yapının
sahibi” ibaresinden, mevzuata aykırı yapıyı inşa eden kişilerin anlaşılacağı
müteaddit defalar belirtilmiş olmasına rağmen maalesef uygulamada idarelerce,
gerekli araştırma yapılmadan ve mevzuata aykırı inşai faaliyeti yapan kişiler
tespit edilmeden, doğrudan yapının mevcuttaki mülkiyet sahibine imar para
cezası kesildiğini görmekteyiz. Böyle durumlarda, söz konusu yapıyı imar
mevzuatına aykırı şekilde inşa etmiş olan kişilere, ödediğiniz imar para
cezasını rücu etme hakkınız bulunmaktadır.
Ayrıca kiracınız, kira sözleşmenizde kendisine açıkça
muvafakat vermemiş olmanıza rağmen ruhsata ve projeye aykırı tadilatlar yapmış
ise, bu gibi durumlarda da yine cezaların şahsiliği gereği, ödemek zorunda
kaldığınız imar para cezasını, kiracınıza rücu edebilirsiniz.
“İmar barışının asıl
ruhu, 2. aşama olan kat mülkiyeti aşamasına geçmektir”
Yapı malikleri yalnızca yapı kayıt belgesi almakla kalmamalıdır
çünkü asıl hukuki koruma sağlayan kat mülkiyeti tapusu almaktır. Bu konuda yapı
maliklerinin bilinçli bir şekilde hareket etmeleri gerekmektedir. İmar mevzuatına
aykırılıkları bulunması sebebiyle iskan ruhsatı alamamış ve kat mülkiyetine
geçememiş yapı malikleri, öncelikle yapı kayıt belgesi almalılar ve sonrasında
ivedilikle kat mülkiyetine geçiş için gerekli işlemleri başlatmalılar. Çoğu
kişi kat mülkiyetine geçmenin avantajlarının farkında değil, halbuki bu sayede
bir çok potansiyel hukuki problemin önüne geçilmiş olunmaktadır. Yapı
maliklerinin yapması gereken, birlikte ve oy birliği ile hareket etmektir. Kat
mülkiyetine geçmemiş olmaları sebebiyle bu tarihe kadar sorun yaşamamış olanlar,
şuan öngöremedikleri ve neticeleri çok ağır olabilecek bir çok farklı hukuki
problemle karşılaşabileceklerini bilmeliler. Bu problemlerin bir kısmı
idarelerden kaynaklanabileceği gibi önemli bir kısmı da (yapı maliklerinin) kendi
aralarında veya 3. kişilerle yaşayacakları olaylarda vücut bulacaktır.
Dolayısıyla, imar barışının asıl ruhunun kat mülkiyeti aşamasına geçilmesi
olduğu, buna karşılık yapı kayıt belgesi almanın ise yalnızca geçici hukuki
koruma sağladığı bilinmelidir.
“İmar barışı,
yıllardır yaşanılan mağduriyetleri giderecek çözümler getirmesi sebebiyle çok
önemli bir fırsattır”
Türkiye’de sadece kırsal alanlarda veya orta yoğunluklu
yerleşim yerlerinde değil metropollerde de kaçak yapılanmanın son derece fazla
olduğu aşikardır. Kaçak yapılar sebebiyle yapı malikleri, hem idarelerce alınan
yıkım kararlarına ve imar para cezalarına muhatap olmakta hem de kat
mülkiyetine geçememiş olmaları sebebiyle (tapu iptal davaları, arsa payları
düzeltim davaları ve şufa davaları vb) bir takım davalara maruz kalmaktadırlar.
Ayrıca yine, kat mülkiyetine geçememiş olmaları sebebiyle, imar uygulamaları
(3194 sayılı İmar Kanunu’nun “18. madde uygulaması”) sırasında da bir takım
mağduriyetler yaşamaktadırlar. İmar barışı düzenlemesinin, her ne kadar hukuki
bir takım eksiklikleri ve eleştirilebilir yanları olsa da, uzun yıllardır
süregelen mağduriyetleri giderebilecek nitelikte olması sebebiyle, çok önemli
bir fırsat olduğunun altını çizmekte fayda görmekteyiz. Bu yüzden, son başvuru
günü olan 31 Aralık 2018 tarihine kadar gerekli başvuruların doğru bir şekilde
yapılarak, imar barışı sürecine dahil olunmasının son derece faydalı olacağı
kanaatindeyiz.